Ümit Boyner: Türkiye'de paradan para kazanan kesim çok büyüdü

TÜSİAD eski Başkanı Ümit Boyner, ülke gündemine ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Türkiye’de üretimden çok paradan para kazanan kesim çok büyüdü. Bu kesim değer üretmiyor, doğru düzgün vergi vermiyor” diyen Boyner, “Bu kesim değer üretmiyor, doğru düzgün vergi vermiyor” dedi.

  • | Son Güncelleme:
  • | İş'te Gündem

Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) eski başkanı Ümit Boyer, gündeme ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, “Türkiye’de üretimden çok paradan para kazanan kesim çok büyüdü. Bu kesim değer üretmiyor, doğru düzgün vergi vermiyor.” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e “Kurallı ekonomiye dönmek için destek verme gereği” hissettiklerini ifade eden Boyner,

“Mehmet Şimşek’le ilgili sorunuza dönersek, bizler seçimden sonra “kurallı ekonomiye döneceğiz” denildiğinde cesaret verme gereği hissettik. Hani en azından şu kuralları bir uygulayalım diye düşündük. “Evet, adalet, hukuk, demokrasi, şeffaflık çok önemli ama önce enflasyon kontrolü için doğru yola dönelim diğerlerini de gelecekte çözeriz” şeklinde bir yaklaşım oldu. Türkiye ekonomisi öyle dalgalarla karşılaştı ki yakın dönemde bu tür bir yaklaşım geliştirmeyi bir sorumluluk olarak gördük.” dedi.

Boyner’in açıklamalarından bir bölüm şu şekilde:

Cansu Çamlıbel: 2023 seçimleri sonrasındaki dönemde şunu görüyorum; iş insanları kendi alanlarını ilgilendiren yatırım ve istihdam gibi konularda açıklama yaparken Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in adımlarını teşvik etmeye dönük bir ton kullanıyor. Eleştiriden çok teşvik vurgusu var. Bunu yanlış mı okuyorum? Siz Ümit Boyner olarak Mehmet Şimşek’in performansını nasıl buluyorsunuz? Türk ekonomisinin kurtulması için gereken yol haritasını uyguluyor mu ve uygulamaya devam edebilecek mi sizce?

Ümit Boyner: Yatırım ortamı dediğimiz şeyin o kadar çok veçhesi var ki. Sadece faiz, para politikası meselesi değil, bu işin içinde fırsat eşitliği, adalet, hukuk istikrarı, şeffaflık var. En büyük risk Enflasyonun kalıcı olması, ‘sticky inflation ’ dedikleri noktaya gelinmesi. Türkiye’nin nüfus yapısı, cari açığı açısından yapışkan enflasyon yönetilmesi çok güç bir şey ve o sarmaldan Türkiye’nin çıkması zor olacaktır.

Cansu Çamlıbel: ‘Yapışkan enflasyon’ noktasına çok yakın bir yerdeyiz sanki.

Ümit Boyner: Evet, çok yakınız.

Mehmet Şimşek’le ilgili sorunuza dönersek, bizler seçimden sonra “kurallı ekonomiye döneceğiz” denildiğinde cesaret verme gereği hissettik. Hani en azından şu kuralları bir uygulayalım diye düşündük. “Evet, adalet, hukuk, demokrasi, şeffaflık çok önemli ama önce enflasyon kontrolü için doğru yola dönelim diğerlerini de gelecekte çözeriz” şeklinde bir yaklaşım oldu. Türkiye ekonomisi öyle dalgalarla karşılaştı ki yakın dönemde bu tür bir yaklaşım geliştirmeyi bir sorumluluk olarak gördük.

Öte yandan Türkiye’de üretimden çok paradan para kazanan kesim çok büyüdü. Bu kesim değer üretmiyor, doğru düzgün vergi vermiyor. Bir yandan ülkedeki gelir eşitsizliği giderek büyüdü. Bu ortamda kolay kazanılan ve vergisi ya da hesabı verilmeyen gelir daha belirgin hale geldi.  Sermaye kesimi, hükümet mali politikalarda daha kural temelli bir ekonomi programına geçerse yatırım yapmak konusunda güven duyar. Yatırım olmadan büyüme olmaz. Kurallı ekonomiye inanan, kayıt dışı iş yapmayan iş dünyasının yeni programa cesaret verme, arkasında durma ihtiyacı hissetmesi o açıdan doğal. Ama bu sürecin nereye evrileceğini göreceğiz açıkçası.

“Adalet sistemi düzgün çalışmadıkça kalıcı yabancı sermaye gelmiyor”

Cansu Çamlıbel:  Mehmet Şimşek’ten aldığınız sinyaller ne yönde? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sizin deyiminizle ‘kurallı ekonomiye’ ikna edebilmiş ve bunu uzun süre sağlayabilecekmiş gibi duruyor mu?

Ümit Boyner: Çok uğraştığını biliyorum. Bütün bu uğraşın bir kıymetinin olması için kural bazlı ekonomiye dönüş yolunda istikrar gerekiyor. Bu uğraş siyasi söylemlerin üzerinde tamamen milletin menfaati için gerekeni yapmayı, sürdürmeyi gerektirir. Kendisinin ekonomik kurallar neyse, olması gerekenler neyse, onların bilincinde olduğunu izliyorum.

Ona da “sen yapamıyorsun” denilirse ne olacak? İş dünyasının ekonomi yönetimiyle iletişim içinde olması ve iki tarafın birbirini anlaması çok önemli. Şunu da unutmamak lazım; bizler açısından hayati olan yatırım ortamı sadece Merkez Bankası politikalarına bağlı değil. Evet, Merkez Bankası politikaları enflasyon kontrolü için önemli ama istihdam, üretim, katma değer yaratma gibi için çok daha geniş bir vizyon ve reform programı gerekiyor.

– Türkiye hukukun üstünlüğüne dönmeden, Türkiye ekonomisi hakikaten düzlüğe çıkabilir mi?

Ümit Boyner: Aslında baktığın zaman dünyada hiçbir gelişmiş ekonominin hukuk problemi yok. İkisi bir arada gidiyor. Bazen şöyle söylemler duyuyoruz; “Efendim Çin’e bakın, orada insan haklarına saygı mı var? Ama ne kadar büyüdü.” Bu doğru bir yaklaşım değil. Bunlar kapalı ve antidemokratik ülkeler olduğu için içeride olan biteni tam olarak göremiyoruz. Çin’de ciddi gelir farkları var, halktan ve orta sınıftan tamamen kopmuş bir üst gelir grubu var. Aslında Çingelişmişlik ve kapsayıcılık açısından hiç de örnek olacak bir ülke değil.

Kaldı ki Türkiye’nin kaynakları da kısıtlı. Bizim doğalgazımız yok, petrolümüz yok. Biz katma değeri içeride üretmek zorundayız, teknoloji üretmek zorundayız. Yabancı sermaye Türkiye’ye şart. Adalet sistemi düzgün çalışmadan yabancı sermaye kalıcı olarak gelmiyor. Sıcak para geliyor ama istihdam yaratan, katma değerli üretime geçirecek teknolojiyi getiremiyoruz mesela. Kaç uluslararası markanın burada fabrika baktığını duyduk. Baktılar ama sonra gittiler başka yerde kurdular.

“TÜSİAD bugün biraz geride duruyor çünkü yeri hatırlatılıyor”

- Onu diyen Tayyip Erdoğan, o dönem başbakandı. Erdoğan hükümeti 4+4+4 kademeli eğitim teklifini meclise sunduktan sonra siz “Kademeli eğitimi desteklememiz mümkün değil, bu kız çocuklarının eğitime katılımında sorun yaratır” demiştiniz. Sonrasında Erdoğan’dan sert açıklamalar gelmişti. İş o yılın 8 Mart’ın Mardin’de Erdoğan katılacağı programda sizin de konuşacağınız panel iptal edilmesine kadar gitmişti. Geçen zaman zarfında ne oldu da TÜSİAD, hükümetin karşı çıktığı politikaları konusunda sizin döneminizdeki gibi yüksek sesle konuşmaktan vazgeçti? Bugün TÜSİAD’ın “Biz sesimizi çıkarmayalım, işimize bakalım” der gibi bir hali var. Hatta bugün Türkiye'nin en büyük sorunu olan ve kendisini birebir ilgilendiren derin ekonomik kriz konusunda bile son derece temkinli ve cılız açıklamalar yapıyor. TÜSİAD buraya nasıl geldi?

Her dönemin şartları farklı tabii. Bunu değerlendirirken jenerasyon farkından da bahsetmek lazım. Ben ve benim yaşdaşlarım, bizlerin iş hayatına başladığı 1980’lerde Türkiye dışarı açılma sürecindeydi. Özal döneminde malum ekonomide serbestiyet başlamıştı. Bir yandan da “Yavaş yavaş daha açık ve daha demokratik bir toplum olma yoluna girelim” gibi bir yaklaşım vardı. Tabii ki sonra 90’larda çok zor günler yaşandı. Ama sonuçta biz 80’lerde başlayan o vizyonla devam ettik. Batıya dönük ve daha açık bir topluma dönüşecek bir Türkiye hayal ettik. Benim de hayalim öyle bir toplumun inşasına bir iş insanı olarak katkıda bulunmaktı. Devletle, sivil toplum örgütleriyle ele ele çalışalım, iş birliği yapalım ki toplumun o dönüşümü hızlansın diye bir anlayış vardı. Bu aynı zamanda bir sorumluluk almaktır.

TÜSİAD sonuçta sivil ve hâlâ bağımsız kalabilmiş, gönüllülük esasıyla ayakta duran bir kurum. Türkiye'nin gittiği yolda katkı verebilecek, hatta o yol için ortaklık içinde çalışabilecek bir kurum. Zaten tam da bu anlayışla yola çıkmış. Ben de başkanken sorumluluklarım neyse o ölçüde hareket ettim. Ne fazlasını yaptım ne eksiğini yaptım. Ne gerekiyorsa onu yaptım. Bugün de olsa aynı şekilde hareket ederdim diye düşünüyorum. Fakat şöyle bir şey oldu. Dalga dalga bu olur, geçmişte de olmuştu. Bazen hükümetlerle çok iyi bir diyalog içinde olursunuz, diyalog içinde bir şeyler çözülür, bazen de o diyalog olmaz kopar, hatta tam tersine döner ve söyledikleriniz aleyhinize kullanılır.

Diyalog ortamından uzaklaştı Türkiye bugün. Bir iş örgütüne, bir sivil toplum kuruluşuna olması gerektiği yer hatırlatılıyor. Böyle bir şeyle etkileşimle karşı karşıya kaldığınız zaman biraz geri duruyorsunuz. Yeriniz hatırlatılıyor çünkü.

- “Yeriniz hatırlatılıyor” ne demek?

Sen şununla ilgilen veya bununla ilgilenme.

- Özetle hükümet size “Sen siyasete girme” diyor.

O hep söylenen bir şeydir ama TÜSİAD gene de giriyor. TÜSİAD hâlâ bugün hukukun üstünlüğü diyor, adalet diyor. Çünkü hukuk iş dünyası için en elzem şey.

“Ben TÜSİAD başkanıyken medyada her gün kendime yer buluyordum, şimdi konuşsanız da medya ya yazmıyor ya yazamıyor”

- TÜSİAD’a bugüne kadar tüm hükümetler tarafından “günlük siyasi tartışmalara girmeyin” diye hep denilmiş olabilir. Ama sanki AKP hükümeti onun ötesine geçerek TÜSİAD’ı demokratikleşme meselesini konuşmaktan neredeyse men etti.

Açıkçası eskiden bir arayış hissediyorduk. Hükümetler sadece benim dönemimde değil öncesinde de iş dünyası ile diyaloğa ve bizimle birlikte çalışmaya daha açıktılar, şimdi değiller. Böyle bir böyle bir sıkıntı var. O talep zaten karşıdan da geliyordu. Şimdi daha az ölçüde geliyor veya gelmiyor. E medya ortamı da farklı. Ben neredeyse her gün medyada kendime yer bulabiliyordum TÜSİAD başkanı olarak. Şimdi öyle bir öyle bir durum da yok. Farkındalık yaratmak veya bir tartışmanın içine bir yerden girebilmek çok daha kolaydı. Şimdi konuşsanız da medya ya yazıyor ya yazmıyor. Ortam bugün çok farklı.

“Ben iş yapacağım, insan istihdam edeceğim ve bu konularda konuşmayacağım, böyle bir şey olabilir mi?”

- TÜSİAD başkanının bir demecinin Türkiye'deki gazetelere ve televizyonlara yansıyıp yansımayacağını bilemediğinizi mi söylüyorsunuz? Medya bugün TÜSİAD’a bir çeşit sansür mü uyguluyor?

Aynen öyle. Bir yankı gelmeyince de farkındalık yaratamıyorsunuz. “TÜSİAD eskisi kadar konuşmuyor, sustu, fikirlerini değiştirdi” diye bir şey yok. Duruş olarak da fikir olarak da TÜSİAD geçmişte neredeyse bugün de hâlâ orada duruyor. Ben hâlâ Yüksek İstişare Kurulu’ndayım. Her ay toplantılarına gidemesem de ne konuşulduğunu biliyorum. Aslında her şey yapılıyor. Ama ama ortam yaratmak, tartışma yaratmak, cevap almak veya ortaklaşa “gelin şunu birlikte yapalım” veya “gelin anayasa metnine birlikte bakalım” diyebileceğimiz bir ortam yok.

O zaman da işte deniyor ki “TÜSİAD etkisini kaybetti” ya da “İş dünyası konuşmuyor.” Ya iş insanları yani işini ilgilendiren her konuda konuşuyor. Yani olabilir mi? Türkiye'de ben iş yapacağım, insan istihdam edeceğim ve bu konularda konuşmayacağım. Mesela beyin göçü. Bundan en çok kim etkileniyor? Bizler etkileniyoruz, tüketici etkileniyor, üretici etkileniyor.

Kaliteli beynin Türkiye'den gitmesi kadar korkunç bir şey olamaz. Türkiye'nin geleceği için, sürekliliği için, kültürü için çok ciddi bir sıkıntı bu. Şimdi bunu görüp zaten “ben köşemde işini yapayım” diyemezsin. Her iş yapan, üreten insan bunun farkında.

Röportajın tamamı için tıklayın

E-BÜLTEN ÜYELİĞİ
İş dünyasının gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, siyaset, teknoloji ve life style haberler.
E-Mailin ile Ayrıcalıklı Üye Ol, ilk Sen haberdar ol
Adınız, Soyadınız:
E-posta adresiniz:

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yapılmamış.İlk yorum yapan sen ol...

Yorum Yap

Bu Alan Boş Bırakılamaz
Bu Alan Boş Bırakılamaz
Yorum Yapma Şartlarını Kabul Etmediniz
X

E-BÜLTEN ÜYELİĞİ

İş dünyasının gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, siyaset, teknoloji ve life style haberler.
E-Mailin ile Ayrıcalıklı Üye Ol, ilk Sen haberdar ol